Pages

01 October 2002

Africa: KUŞADASI to KILIFI - July 2, 2002 - Seyahat Notları


Meridian
Hallberg-Rassy 352

Kaptan: Horst Tabel

Mürettebat: Andrey Semenko (sonra, Burghart Tabel), Ahmet Davran
Katedilen Mesafe:  5450 deniz mili.
Ziyaret Edilen Limanlar:Kuşadası, Gümüşlük, Bodrum, Symi, Marmaris, Göbün, Meğişti, Kaş, Finike, Paphos, Port Said, Ismailia, Suez, Marsa-Telemet, Al Gouna, Ras Abu Soma, Marsa Mubarek, Ras Banas, Massawa, Asab, Salalah, Lamu, Kilifi.


1. 
Kuşadası’ndan 2 Temmuz’da başladığımız seyahatimizin ilk etabını 10 Ekim’de Kenya’nın Kilifi koyunda tamamladık.  5654 deniz mili dümen suyumuzda kaldı.  Kuşadası’ndan çıkıp; Gümüşlük,         Bodrum, Symi, Marmaris, Göbün, Meğisti, Kaş ve Finike olarak kıyılarımızda günlük seyirler yaptık.  Finike’den Kıbrıs rum kesiminde Paphos-Baf’a geçtik.  Port Said ve Süveyş Kanalı (Marlboro Channel--bahşiş olarak dağıtılan sigaralardan dolayı bu isimle anılıyor) sorunsuz geçildi.


Kızıldeniz’deydik artık; dar, sığ, gemi trafiği ve petrol platformları ile dolu olan Süvyeş Körfezi’ni iki hamlede geçtik.  Rüzgar kuzeybatıdan geceleri kuvvetli esti; Marsa-Telemet’ de demirledik.  El Gouna, Abu Tig marinada 4 gün geçirdik; su, mazot ve kısmen kumanya takviyesi yaptık.  Hurghada, buradan otobüs ile 40 dakika.  Marina dışında hemen reef’ler var, burada Kızıldeniz’in         renkli su altı dünyası ile tanıştık.  Ras Abu Soma, Marsa Mubarek ve Ras Banas (Foul Bay) Mısır’daki diğer demir yerlerimiz oldu.


Sudan'ı atlayıp durmaksızın 685 mili 4 günde tamamlayıp Eritrea’nın Massawa limanında Haile Selasiye’nin harabe olmuş köşkü önüne demirledik.  3. gün limanda demirdeyken senede 1 yada 2 kere olan kum fırtınasını, Khamsin rüzgarı eşliğinde yaşadım, telaştan tek bir kare fotoğraf çekemedim.  Klimasız otobüs ile 45 derece sıcakta 6 saati bulan yolu göze alamadığım için, başkent Asmara başka bir zaman diliminde ziyaret edilmek üzere hafızaya alındı.  Aqua Fresh’ten içme suyu stoğu yaptık, depoları tankerin getirdiği su ile doldurduk.  Massawa’dan 33 mil mesafedeki Shumma adasına geçtik, Mitsiwa kanalı ortasında Dahlak adalar grubuna ait.  Sualtında günlerce kalabilirim her bir mercanı ve balığı yakından tanımak için, maalesef zamanımız az, gitmek zorundayız.


Kısa seyirlerle Dahleid ve Anfile Bay’de demirleyip Eritrea’yı bitirmek üzere 184 mil uzaktaki Asab limanına geçiyoruz.  Zamanın durduğu, ya da bir filmin kareleri içinde dolaşıyor hissine kapılıyorsunuz bu ülkede; hele Asab, ölü liman.  Bulabildiklerimizle yetinip kumanya, su ve mazotu yükleyip iki gün sonra ayrılıyoruz.  Rotamız Oman-Salalah; bir haftalık yolumuz var.  İlk günün akşamı Bab el Mendeb’i geçip Kızıldenizi arkamızda bıraktık.  Aden körfezindeyiz.  Frişka         bir kuzeybatı ile gemi trafiğinin içindeyiz.  Yemen sahillerinden oldukça açık geçiyoruz.  Korsanlık olaylarının sıkça rastlandığı riskli denizlerdeyiz.  Yolu uzatmamızın tek nedenide bu zaten.


2. 
Kılavuz kitaplar ve internet sitelerindeki korsanlarla ilgili ikazları ciddi şekilde dikkate alıp; 40, 50 ve daha fazla deniz mili mesafeyi Yemen sahili ile aramızda bırakıp, Oman sultanlığının limanı Salalah'a dümen tutuyoruz.


Mukalla açıkları korsanları ile dillerde.  Rüzgar az, motor yelken seyrinde, üçer saatlik vardiyalarla nöbetteyiz.  Otopilot arada greve girip işi bırakıyor dümeni biz devralıyoruz. Mürettebat:  Horst (tekne sahibi), ben ve gönüllü tayfa Andrey.


Tekne 1989 model Hallberg-Rassy 352, 10,5 metre, adı Meridian.  Bazen 3 kişi için bile dar gelebiliyor.  Kızıldeniz'deki sıcak burada pek yok, akşamları rutubet ve serin olmaya başladı.


Deniz üzerinde yüzen, kızıl-kahve renkli yengeçlere rastlıyoruz, suda yüzmekteler okadar açıkta ve derinde!  Teknenin arkasındaki sırtı oltasına 10 kiloluk bir dorado takılıyor, Kızıldeniz’de yakaladığımız barakudalardan daha büyük; buz dolabımızda bozuk olduğundan hayvanı ziyan etmemek için fotoğrafını çekip geldiği yere gönderiyoruz...


Teknede uzun yolda yemek saatimiz üç ile altı arasında değişebiliyor, mutlaka bir öğün sıcak yemek yiyoruz.  Su stoğumuzu da idareli kullanıyoruz, zira su yapıcımız yok.  Eritrea'dan ayrıldıktan dördüncü günün akşamı motorun hararet ikaz alarmı acıklı bir şekilde ötüyor.  Tatlı su devridaim pompası sizlere ömür.  3 gün kalan rüzgarla, sadece genoa ile, akıntınında yardımı ile sürüklenerek Salalah limanına ulaşıyoruz, sahil güvenlik botu tarafından yedeklenerek limana bağlanıyoruz.  833 mil yol yapmışız.



3. 
22 Ağustos 2002 tarihinde geldiğimiz Oman (Umman) Sultanlığı’nın başkenti Maskat.  Salalah, Maersk sealand container gemilerinin ara limanı; hergün sabahlara kadar hareketli.  Gecenin bir vakti yorgun argın bu limana sis ve rutubet içinde yaklaşırken; büyük vinçlerin ışıkları, yükleme, indirme sesleri, adeta başka bir seyyareye geldiğimiz hissini veriyordu.


Son iki günü büyük soluganlarla sallanıp sürüklenerek geçirmiş ve epey yorulmuştuk.  Deniz çok kaba dalgalı ve rüzgarsızdı.  Hatta son gün bizim acemi tayfa Andrey botu şişirip 3 beygirlik yamaha ile 6 tonluk tekneyi o dalgada çekme gibi imkansız bir girişimde bulundu.  Bizi çekmeleri için limanı telsizle aradık fakat liman dışına hizmet vermediklerini söylediler.  Ancak liman girişinden bizi aldılar.


Ertesi gün pasaportları verip, liman bölgesinden çıkış ve girişlerde mühürletip imzalattığımız bir belgeyi aldık.  Vize ve bağlama ücreti yok.  Liman Raysut’ta, şehir 8-10 km doğuda, ulaşım taxi ile.  Ancak dikkat, kapıdaki tarife uçuk tabii--Salalah 8 Riyal, ama 2 Riyale hepsi razı (1 USD = 0.380 Riyal).  Biz gidişlerde hep otostop yaptık.  Horst’un, Volvo yedek parça stoğundan tatlısu devridaimi için gerekli olanları Pakistan’lı bir makinist titizlikle değiştirdi ve makineye tekrar kavuştuk.  2 Eylül’e kadar musonların hızını almasını bekledik.


4. 
Muson’lar demiştik; yani mevsim, şimdi Kıble ve Lodos’tan esenlerin mevsimi ve bizim gitmek istediğimiz yerde tam orada.  Salalah’tayız ve gideceğimiz yer Kenya sahilinde, Kilifi.  Haritalara bakınca dudağımızı büküp, başımızı düşünceli bir şekilde  sallıyoruz.  Bu mevsimde buradan doğuya doğru Cochin’e (Hindistan) veya Maldiv’lere geçmek sorun değil.  Fakat güneye inmek nasıl olacak?


Bu gün 25 Ağustos, sabah limanda garip bir kalabalık ve hareket var, amatör balıkçı teknesi 4 kişi ile kaybolmuş.  Helikopterle havadan ve botlarla denizde aramalar fayda vermiyor.  İki gündür zaten dışardaki dalganın soluganında, içeride tekneyi nasıl zaptedeceğimizi bilemedik.  3 gün sonra sadece bir kişinin cesedi 35 mil açıkta bulunuyor, nahoş bir olay.


Hava durumunu Almanya’dan telefon ile direk; bu bölgeden geçen gemilerden gelen verileri bize ileten bir kuruluştan alıyoruz.  Yola çıkmayı planlarken 7-8 kuvvet SW rüzgar ve 5 metre dalgayı beğenmediğimiz için kalıyoruz.  Buraların kışıda bu işte.  Sabahları spray şeklinde bir yağış oluyor, sis adeta.  Şehre indiğimde internetten weatheronline’dan hava durumu kontrolü yapıyorum.  Seycheller üzerinde durum karışık, çıkmadığımız hayrımıza oldu herhalde.


Limanda büyük kırmızı beyaz bir balıkçı teknesi var, sahil güvenlikten biri kaptanının ve personelin Türk olduğunu ilk gün söylemişti.  Bir akşam şehir dönüşü tekneye gittim, tayfalardan birine türkçe konuşunca genç kaptanı hemen karaya atlayıp “Gel ağbi seni bir öpeyim yahu” diye         boynuma sarıldı.  Hakan kaptan ve tayfaları, “Osman Reis 2” teknesi ile ton avlamak için buralara kadar inmişler, buradan Muskat tarafına gidecekler.  Bizden birkaç gün önce gelmişler, Bab el Mendeb’de, Perim adası civarında korsanlar tekneyi yakın yollu takibe almışlar ama teknede çok personel olduğundan cesaret edememişler çıkmaya.  Bazı tamir işlerini yoluna koyup ertesi gün yola çıktılar.


Bazı günler port residence denen yerdeki restoran ve bara  gittik, Amerikanvari atmosferi ve fiyatları bize pek uymadı.  Onun haricinde liman girişinin biraz dışında Hindistan’ın Kerala bölgesinden gelme restorancının biryanileri, masalaları daha cazipti.  Oman’da inanılmaz çok hintli var ve istisnasız hepsi Kerala’dan.


İlave olarak 265 litre mazotu değişik bidonlara taksim edip güverte üstünde ve kıçta deli bağlar gibi bağlıyorum.  Rüzgarsız kalmakta var  bu denizlerde.  Kumanya, içme ve kullanma su stoklarımızda tamamlandı artık hazırız.  3 Eylül sabahı erkenden Salalah’tan ayrılıyoruz.


İstikamet arzumuz Kenya, Lamu; rüzgar ve akıntıyı yenemezsek Seychel’ler opsiyonel olarak haritamızda bize göz kırpıyor.  Sokotra kabusunu yaşamamak için 100 mil doğusundan geçeceğiz.  204 mil yol gitmişken, Horst tesadüfen baktığı hararet göstergesinin yükseldiğini görüyor.  Yine aynı problemle başbaşayız, tatlısu devridaimi.  Çaresiz geri dönmek zorundayız.  Allahtan rüzgar bizden yana.  5 eylül gecesi Salalah limanına, daha önceki arızada aklımıza gelmeyen geçici çözümle; motor soğutma sistemine tesisat suyunu bağlayıp, kendi motorumuzla giriyor ve bağlanıyoruz.  408 mil yol yaptık ama yine aynı yerdeyiz.  Moraller hoş değil elbet.


Ertesi gün durum değerlendirmeleri yapıyoruz.  Zaman açısından Horst ve Andrey biraz zordalar.  Andrey pasaportunun yenilenmesi açısından ve hemde pes ettiğinden buradan ayrılmaya karar veriyor.  Horst da Berlin’deki Güney Afrika konsolosluğunda oturma müsaadesi için görüşmeye çağrılıyor.  11 Eylülde Horst, Almanya’ya; ertesi günde Andrey Güney Afrika’ya gidiyorlar.  Bende Meridian’la başbaşa kalıyorum.  Uzun seyahatlerin cilveleri ve her işte bir hayır vardır deyip teselli buluyorum.


5. 
Meridian’le baş başa kaldık demiştim, ama kaldığımız yerde hiç iç acıcı değil doğrusu.  Limanda deniz kirli, girmek imkansız.  Limanın dışı da dalga ve solugandan çamur gibi, canım Ege’yi gel de özleme, bu deniz konusunda çok şımarmışımdır, illa berrak su olacak, yoksa girmem.  Balıkçı         tekneleri, Dhow’lar, arasındayız; her gün bir hareket oluyor, cattlefish, ton, çekiç kafa ve köpek balıkları çoğunlukta.  Kamyonlara yüklenip şehre gidiyor.  Geceleri de betonun üzerinden amatörler olta ile mürekkep balığı avı yapıyorlar, 3-4 kiloluk devasa sübyeler tutuyorlar.


Buranın bu mevsimdeki havası son derece nemli, teknenin içinde kuru bir şey bulmak zor.  Güneş olunca minderleri seriyorum güverteye ama değişen birşey yok, ertesi gün yine aynı.  Buz         dolabını çalıştırmıyorum, 10 gün den fazla makinesiziz çünkü.  Balıkçı teknelerine buz getiren kamyonlardan kova ile buz alıp buzluğa stokluyorum, 2-3  gün idare ediyor, buz gibi içecek en büyük lüks.


Bodrum’da Yachtworks elemanlarının titizlikle monte ettiği tek solar panelimiz aküleri ancak zinde tutuyor.  Yusuf Civelekoğlu ve Can Sürekli’ye teşekkürler tabii.  Sırası gelmişken, Mehmet Ali Yelkenbiçer ve çalışanlarına da, orijinal Hallberg-Rassy sprayhood’un bire bir kopyasını ve yeni ana yelkeni yaptıkları için teşekkürler. 


Salalah limanında günler, tekne temizliği, genelde okumak, radyoda BBC dinlemek ve yatmakla geçti; okuma ve radyo faslı da yatarak olabiliyor.  Avusturya’lı Wolfgang Hausner, Taboo adında kendi yaptığı katamaranla tek başına dünya seyahati yapmış.  1967’den 1974’e kadar bu teknesi ile dünya denizlerini gezmiş.  Seyahatin ilk ayağında Bali’de Sadun Boro ile karşılaşmış.          Okuduğum kitaplardan biri bu.  Bu insanların yaptıkları mesafeleri okuyunca bizimki kuğulu parkta gezinti gibi oluyor biraz.  Bernard Motessier, Wilfried Erdmann, Rollo Gebhard, ve diğerleri insan üstü yetenekler.  Hele şu son olay: Ellen Mac Arthur--damla kadar kız 60 feet tekneyle 13 günde Atlantiği geçti, inanılmaz bir performans.  Biz 4 kişi 40 feet Jeanneau ile Tenerif’ten St. Martin’e, 3057 mili 19 günde geçmiştik; tabii tekne farkı var ama tek kişi bu beceri, gerçekten müthiş.


Limana, Fransız bayraklı 25 metre civarı ahşap, oldukça eski, bir tekne demirledi.  Sorunlu aile çocuklarının eğitilip korunduğu, devlet tarafından finanse edilen sistemin, teknede olanı.  Çocuklar 9 ila 17 yaş arası, bazıları bir sene kadar kalıyormuş teknede.  Hayatı dokunup yaşayarak öğreniyorlar.  İki tane genç kaptan ve eğitmen var,  Madagaskar’dan gelip Türkiye’ye gidiyorlar.  Tekne Bodrum’da bakıma alınacakmış.  İçmelerdeki tersanecilere duyurulur, teknenin adı “Marie & Gilberte.”  Bize, Lamu, Kilifi hakkında bilgi ve Mozambik kanalı haritası verdiler.  Onlara teknede kalan son Türkiye kıyıları haritalarını verdik--Meridian kim bilir Türkiye’ye tekrar ne zaman gelir?  Bu tekne yıllar önce başka mürettebatla Kızıldeniz üzerinden Madagaskar’a geçmiş, orada uzun süre kalmış, liman içinde batmış.  Şimdi tekrar aynı yoldan geri dönüyor.  Her teknenin ayrı bir hikayesi var, insanlar gibi.


Muskat, başkent; buradan 1100 km. kadar doğuda, fakat tekneyi bırakıp gitmeyi göze alamadım.  Ancak günübirlik şehre inip akşamları döndüm.  Dükkanlar sabahtan öğlene kadar ve saat 16.00 dan sonra açık, millet siestada, sıcaktan kimseler yok ortalıkta.


21 Eylül’de Horst döndü.  Arızalı parçanın komple yenisini almış, eskisinin tamiri mümkün değilmiş.  Oto pilotun da pusulası bozuk çıkmış, aldığı yenisini hemen monte edip çalıştırdık, işliyor.  Akşam tepedeki markete gidip içme suyu ve kumanya siparişini verdik, tekneye kadar getirecekler.  Ertesi gün şehre gidip diğer eksiklerimizi aldık, dönüşte devridaimi taktık, saf suyunu koyup motoru çalıştırdık.  Uzun zaman sonra sesi kulağa hoş geliyor, epey ayrı kalmıştık.  Son aldığımız iki adet bidon ile toplam 13 adet bidonda 315 litre ilave mazot taşıyoruz.  Güverte ve kıçta bağlı, bazıları kapaktan sızdırıyordu, ayrıca conta koyduk.  Uzun geçişlerin 3 önemli konusu mazot, içme suyu ve kumanya.  Kızıldeniz’de, Mısır’da, Abu Tig marinadan aldığımız su içmek için hiç iyi değildi mesela.


3. crew olarak, işlerini bırakamayan Gernold’un yerine Horst’un yeğeni Burghart, Almanya’dan, 
Muskat üzerinden 23 Eylül’de geldi.  Aynı gün öğleden sonra start a hazırdık, pasaportları sahil güvenlikten alıp Fransız’lara veda ettikten sonra Salalah limanından Hint Okyanusuna açıldık.  İlk waypoint’imiz Sokotra adasının 120 mil doğusu.  Bakalım nerede karaya çıkacağız, Kenya–Lamu’mu yoksa Seycheller’in Mahe’si mi?  Kısmet...


6. 
Oman’dan 23 Eylül’de Hint Okyanusu’na açıldık demişiz en son.  Teknede yeni eleman Burghart, Almanya’da Kuzey Denizi’nde yelkenli teknesi ile pekte uzun olmayan seyirler yapmış, ama denizcilikten, tekneden ve yelkenden iyi anlıyor.  Eşini, 6 ve 4 yaşlarındaki iki oğlunu Almanya’da bırakıp bizle gelmeyi kabul etti; bizde hürmette kusur etmeyelim deyip ilk vardiyayı verdik ona.  İşin şakası tabii, kimin ilk olduğu bu uzun seyirde hiç fark etmez.  Asıl önemlisi yemekleri kim pişirecek, Horst ve ben.  Deniz tutmadan kuzinede yemek hazırlayıp pişirmek epey tecrübe ve beceri isteyen bir iş.  Horst 60 yaşına rağmen en dayanıklımız, 30 sene önce henüz tekne sahibi değilken Fransa sahillerinde hiç tanımadığı insanlarla bir charter teknesi ile tura katılmış.  Henüz tekne limandayken gece bunu deniz tutmuş ve kusmuş.  Diğer elemanlar uykuda, duyan olmamış.  Ertesi gün denize çıkacaklar, çantayı alıp tekneden kaçacak hali de yok, serde erkeklik var, bütün gece kendi kendine telkinle işin üstesinden gelmiş.


Benim ilk deniz tutması ile tanışmam 15 yaşımda Bodrum’dan İzmir’e yaptığımız seyahatte olmuştu.  Babamın yakın bir dostu, Bodrum’da Engin ve Kemal Denizaslanı kardeşlerin şimdiki Karada marinanın olduğu yerdeki tersanesinde, 12 metrelik bir Tirhandil yaptırmıştı.  Bu teknenin ilk seferine bende katılmıştım.  Bodrum-Gümüşlük-Tekağaç-Kırkdilim-Çeşme-İzmir olarak seferi tamamlamıştık; eve döndüğümde hala sallanıyordum.  Sonraki yıllarda bu tekne ile çok güzel anılarımız var...  Onları ve diğerlerini başka zamana bırakalım.


Hint okyanusunun bulunduğumuz köşesi, Aden körfezi, Arap denizi, Afrika boynuzu—bence tam bir gergedan burnu—Sokotra civarı, musonlar zamanında şilepleri ikiye bölen cinsten denizleri ile meşhur.  Marmaris’de, Kaptan Ömer Koray’dan fotokopilerini aldığım pilot haritaları seyahatin başından beri her fırsatta Horst’un gözüne sokup bu mevsimdeki rüzgar yönünün güney ve güneybatı ağırlıklı olduğunu, akıntı yönünün de aleyhimize olduğunu söyleyip duruyordum.  İki gün içinde Sokotra adasını bordalamıştık, şimdi rota Seychelles olmalı derken kafadan gelen sert rüzgar ve dalgalarla ancak Maldiv’ler yönüne dümen tuttuk.  Ana yelkende iki camadan, genoa sarılı iken üzerine, ilikli takabildiğimiz bir fırtına floğumuz var; bu donanım ve motor yardımı ile yapabildiğimiz maksimum orsa seyrinde fazla hırpalanmadan bir gün kadar yol aldık.  Bu arada otopilot başına buyruklaşıp yine kendi bildiğini okumaya kalkınca vardiyalarda  dümen başındayız.  Kara kapalı bir kutunun içinde sorun olunca denizin ortasında tamiri mümkün değil.  3 kişi olmanın avantajı bu durumda tartışılmaz.  Bu hava uzun sürmedi, yerini gayet mutedil 4-5 kuvvet rüzgara bıraktı, denizlerde duruldu.  Fırtına floğunu indirip, büyük genoanın yerine de daha küçüğünü basmıştık.  Korsanların kol gezdiği sular da gerimizde kalmıştı.  Somali kıyılarından da çoook uzaklardaydık; gemi trafiğininde dışındaydık artık.


Hint okyanusunun uçan balıkları, yunusları, güneşin doğuşu, biraz puslu gün batımları, tam pruvamızda erkenden yerini alıp, erken batan Venüs ve erken yenen akşam yemeklerimizle gerçekten güzel bir seyir oluyordu.  Balıktan yana hiç şansımız olmadı, her gün attığımız sırtı oltasına tek bir balık bile tenezzül etmedi, Burghart’a balık yediremedik.  Bir gün Burghart dümende, Horst’la bende azalan mazot deposuna mazot nakli yaparken, Burghart, “Wal!” diye bağırdı.  300 metre kadar iskele pruvamızda Meridian’den büyük olan sırtını gördük ve o günden sonra 3 gün daha balinalar bize eşlik etti.


Demek ki aynı yoldaydık; onlarda güneye gidiyorlardı ve sabah yada gün ortasında millerce uzaktan fıskiye şeklindeki su püskürtmelerini izledik.  Başka bir gün, pruvamızda ufukta bir yelkenli gördük, yarım saat içinde birbirimizi bordalamıştık, VHF’ten konuştuk, Seychelles’den Aden’e gidiyorlar, Fransız kaptan Sokotra’nın hangi tarafından geçeceğine henüz karar verememişti, inşallah salimen geçmiştir oralardan.  Yaptığımız inatçı orsa seyri sayesinde Seychelles’den vazgeçip direk Lamu’ya dümen tuttuk.  Önümüzde, üçümüz için de bir ilk daha vardı, denizden Ekvatoru geçmek...


7. 
Ekvator geçişimiz, 4 Ekim'de öğlene doğru Kuzey’den Güney yarım küreye intikalimizle gerçekleşti.  Her ekvator geçen teknede partiler yapılır, şampanyalar açılır; bizde ne şampanya vardı nede parti, ekmeğimiz de tükendiğinden, denize ekmek yerine etiform attık, tatlı su döktük.          Meridian için iyi dileklerde bulunduk...


Ege, Akdeniz derken, Kızıldeniz ve şimdi Hint Okyanusu’nun Güney yarım küredeki sularındaydık         işte.  Hedefimiz Lamu'ya iki günlük yolumuz kalmıştı.  Korkuların, kaygıların geride kaldığı, rüyaların gerçeğe dönüşeceği anlara yaklaşmakta olduğumuzu hissetmenin huzuru içine girmiştik bile. Uzun seyirlerde günlerce ufka bakan gözleriniz, denizle gök arasında hayali kara parçaları, adalar görür gibi olur; bunlar ya buluttur yada gemidir.  Asab-Salalah yolunda pruvada şekillenen, dürbünle bile bakıp bir buz dağı gördüğümüzü sanıp meraklanmıştık.  Arapların güney kutbundan tatlı su için çekerek getirme planlarını gerçekten hayata geçirdiklerini düşündük. Gele gele yakınlaşan beyaz kütlenin, 4 kubbeli LPG taşıyan dev bir tanker olduğu anlaşılmıştı.


Afrika'nın doğu sahilleri çok uzağımızda değildi, bu mevsimde güneyden kuzeye akan Somali kıyı akıntısına yenik düşmeden kıyıya sokulduk. 6 Ekim günü, bulut olmayan Kenya sahillerinden hemen açıkta dizilen küçük adaları gördük.


Lamu adası önlerine ulaştığımızda güneş çoktan batmış, yağmur bile yemiştik.  Harita ve portolonda, 5 adet fenerle işaretlenmiş girişi gösteren fenerlerden hiçbirinin yanmadığına inanamadık.  Yelkeni indirip sahile kırılarak gelen dalgalarla surf yaparak, Burghart'ın navigatörlüğünde, Horst dümende, ben baş üstünde, yanmayan fenerlere bindirmeden, kum banklarına oturmadan, gecenin bir saatinde sakin suya erişip, Lamu’nun ölgün ışıklı kasabasının önüne demirledik.  Yorgun ama mutlu, bir iş başarmanın huzuru içindeydik.  Burghart’ın telaşsız ve kendinden emin, sadece harita, GPS ve derinliği kontrol ederek hiçbir fenerin yanmadığı bu girişe kendi teknesi olmadığı halde girmesini ben ve Horst inanılmaz bulduk ve onu ayrıca kutladık.  Biz buraya gece girmez, günün ağarmasını beklerdik.


2069 deniz mili 13 gün orsa seyrinde tamamlanmıştı.  Jimmy Cornell, kitabında bu mevsimde bu geçişi Seycheller üzerinden yapılmasını tavsiye eder, ama biz buna uymadık.


Horst'un Lamu'ya ilk gelişi 32 sene evvel Nijerya'da çalışırken olmuş; o zaman buraya denizden kendi teknesi ile gelmeyi hayal etmiş; eh, şimdi muradına ermiş oldu.  Lamu, bence gitmeye değecek bir zaman diliminde kalmış, anlatması pek bu satırlara sığmayacak orijinallikte bir köşe...  Burada 2 gün kaldık ve tekneyi uzun bir süre bırakacağımız 120 mil güneydeki, Malindi ile Mombasa arasındaki Kilifi boat yard'a geçtik.  Boat yard'ı Rene Faber adında bir Hollanda'lı işletiyor.  Tonozda 15-20 kadar tekne var, Fransız-Alman-Güney Afrika-İngiliz bayraklı tekneler bunlar, bizde tonoza bağlandık.  Burası nehir ağzı bir koy, sakin su, ama bu kıyılarda 3,5-4 metreye varan med cezir var...


Kilifi, Mombasa'ya 1 saatlik otobüs-dolmuş misali vasıta mesafesinde; dönüş biletlerimizi almak için bu yolu teptik.  Burghart 12 Ekim'de Mombasa'dan direk Frankfurt'a uçtu gitti.  Dostluğumuz elbet devam edecek.  Horst hayatının uzun bir bölümünü bu kıtada geçirdiği için teknede kalıp dinlenmeyi uygun buldu.  Bende 2 günlük kısa bir safari turuna katıldım; Tsavo East milli parkında doğal ortamda Afrika'nın güzel hayvanlarını yakından gördüm.  3,5 ay sonra teknenin dışında fil sesleri arasında kamp yerinde çadırda gecelemek ayrı bir hoşluk oldu.  Ayrıca Massai köyüne uğrayıp  bu insanları yakından görüp fotoğraflarını çektim.


17 Ekim dönüş tarihimize kadar son hazırlıklarımızı yaptık, tekneyi neta ettik.  Mombasa'dan Nairobi'ye uçtuk.  Horst Johannesburg üzerinden Capetown'a uçtu, bende Dubai üzerinden İstanbul'a vasıl oldum.


Bu satırları Manal, Mordoğan'da; seyahatte tutuğum günlükten faydalanıp yazdım. Kuşadası'ndan başladığımız bu yolculuğun ilk bölümünü sizlerle paylaşmak işin en güzel tarafı olsa gerek.  İkinci         bölümüne Mayıs ayında çıkacağız.  Önümüzde Pemba, Zanzibar, Comor adaları, Madagaskar var.  Kısmet... İnşallah gerçekleşir.

No comments: